8 Ocak 2015 Perşembe

Hiç Oruç Aruoba okumuş muydunuz?


"Eski felsefe yazarlarından kim kaldı?" diye sorsanız adı ilk anılacak, "Ne güzel düşünüyorsun yahu" deyip bazen şaşırıp, bazen ayıplayıp, bazen sırtını sıvazlayacağımız adamlardan. Kendisini böyle tanımladığımı duysa kızmazdı umarım. Çünkü bunlar hep sevgiden :) 
Az kelime ile çok şey anlatan, ardında koskoca soru işaretleri uyandıran insanlar sevilmez de ne yapılır?
Fazla sözü uzatmadan kitapta altını çizdiğim satırlara geçiyorum:

"İçimde bir yengeç var.
İçimdeki en kuytu kovukta yaşıyor olmalı; oradan seyrediyor herhalde her yaşadığımı. Ancak arada bir hissediyorum varlığını – ancak arada bir belli ediyor kendini. Ama biliyorum : hep orada...
... bana direnir çoğunlukla – dolambaçlı yollarla karışır yaptıklarıma, ket vurur. Bir yolunu bulup yaptıklarımı engeller; yapacaklarımı belirlemeğe çalışır.
Bunun temelinde benim ile uyum içinde olmaması yatsa gerek. Benim yaptıklarım aykırı geliyor olmalı ona.
Sanıyorum benden pek hoşnut değil.
En çok dayanamadığı da, benim, devinimsiz, eylemsiz kaldığım zamanlardaki hâlimdir – (gün olur, hiçbirşey yapmak gelmez içimden; ya da : hiçbirşey yapmak gelir – öyle, bir köşeye oturur, saatlerce, etrafıma bakınırım – seyrederim. Kafamdan binbir türlü imge, tasarım, düşünce –öylesine, gelişigüzel– geçip durur; zaman da geçer ya, öyle –?
aldırmam...), bu durumlarda, içimde, kocaman kıskacının çat–çatını, sert ayaklarının yan yan eşelenen öfkeli katırtısını duyarım. "Yürü git!", der bana; ama ben kalakalmış olurum. Dinlemem onu; belki, dinlemek elimden – içimden– gelmez."


Bil ki, ancak kendin, kendi kendine, hiçbir başkasının yönlendirmesi, öğüt ve salık vermesi olmaksızın, kendin olabildiğin zaman, kendin olabileceksin.


Oysa, düşlerimi gerçekten gerçekleştirmeye cesaretim olsaydı, beklemektense, işe girişip, en azından, başarısız da olsam, gerçek ve evet hakedilmiş bir yıkıma ulaşabilirdim: ya da korkaklığımı açıkça kabullenerek, gerçeklere boyun eğip, düşlerimi bir kenara atabilir: o zaman da, gene hakedilmiş bir lanetlenmeyi gerçekten yaşayabilir: sonunda da pısırık ve sessiz bir ölüm bulabilirdim.

İkisini de yapmadım.

Böylece ortada bıraktım kendimi..



Oysa, ulaşabilseydim, onun kovuğunda ne büyük bir hazine bulabilirdim: Yaşamımın bütün ülküleri, hayalleri, düşleri- değerleri-; (amaçlarım, ereklerim, hedeflerim), tertipli, düzenli, anlamlı bütünlükler içinde, orada- pırıl pırıl, hiç eskimeyen, yıpranmayan, geçip gitmeyen bengilikleri içinde...


Yaşadığın her an, her yaşadığın an, yaşar...

Benim için "anı" olan şeyler, onun için zamanın hiç yıpratmadığı "gerçek"ler...

Zamanın dışında sanki: Benim, diyelim, yirmibeş yıl önce yaşadığım birşey, onun için "şimdi-burada" olan birşey olarak varlığını -ve etkinliğini- sürdürüyor: yalnızca bir "anı" da olmuyor bu; kanlı-canlı bir gerçek, sanki...

Belki önemli olan, kavramlara boşverip, eylemlere bakmak -düşünülecek birşey değildir özgürlük; yapılacak birşeydir.


Şimdiden iyi okumalar, kahveniz bol köpüklü olsun. Sevgiler...



22 Aralık 2014 Pazartesi

Körfezin yakamozu, yıldızı, mavisi, yeşili

Kışı sevmiyor olabiliriz ama bu demek değil ki onu şirin, sevimli, eğlenceli hale getiremeyeceğiz, hem de İzmirde! :))



Soğuk havalarda giymeyi en sevdiğim yün yumoş yumoş elbiseler ve bu sezon moda olmasından sebep  renk renk pek çok model bulabiliyorum. Karpuz kollu, mint yeşili bu elbisem de favorim. Mevsim kış diye siyah giyinecek içimizi karartacak halimiz yok ya canım?  :)



İçimdeki bahar sabahları ve fotoğraflar için Sezgin'e çok teşekkürler. Bu yazıda az fotoğraf oldu ama mazur görün karnımız çok acıkmıştı :)))) 

Sevgiler...

Elbise: Koton
Çanta: David Jones
Bot: Flo
Çorap: Penti
Bilezik: Iğdır Hatırası :)


18 Aralık 2014 Perşembe

Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı




Bu haftasonu Gelibolu'ya düzenlediğim ikinci gezimdi. İlk gezimden önce Buket Uzuner'in kitabı Uzun Beyaz Bulut Gelibolu'yu okuyarak gitmiştim. Okuduğum iyi romanların etkisinde kalırım, kitabı kapadığım an kahramanlar ölmez benim için. 
Bazı kahramanlar hiç ölmez, biliyorsunuz değil mi?!

Günler kısa, gezilecek yer çok. Bu nedenle 2. kez uğramak istediğim durakları haritada belirledim. Fotoğraflayamadığım, işaretleyemediğim daha pek çok yeri geçerken görebiliyorsunuz. Elbette bu kadarcık bir gezi ile Çanakkale bitmez ama maalesef günler yetmez bu tarihi gezmeye. 

Taa taaaam işte haritam!



Bigalı Köyü Atatürk Evi Müzesi

Giriş ücreti: Öğrenci 1 TL, Tam 2 TL.



İnsanın tüyleri ürperiyor gezerken, gözleri doluyor okurken...


Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi


11 canlandırma odasından ikisinde, üç boyutlu gösterim yapılıyor. "Harbe Giriş" adlı birinci salonda, Osmanlı Devleti'nin savaşa giriş nedenleri anlatılıyor. "Nusrat Mayın Gemisi" adlı ikinci salonda, deniz savaşlarında Nusrat'ın boğaza döşediği mayınlarla savaşın kaderini değiştirmesine yer veriliyor. "İtilaf devletlerinin Muharebe Planları" adlı üçüncü salonda ise, İngiliz Ocean gemisinin Türk tabyalarına top atışları üç boyutlu olarak izlenirken, top atışlarının yarattığı sarsıntı ziyaretçilere mekanik sistemde birebir yansıtılıyor. Ben ilk üç salondaki gösterimlerden bahsettim. Her gösterimin saatleri var ve 1-1,5 saat gibi bir zaman alıyor. O nedenle gitmeden önce mutlaka saatlerini öğrenip gezinizi ona göre planlamanızı tavsiye ederim. Müze girişi 3 TL, Filmlere giriş ile birlikte 13 TL. 





Bizim gezerken üşüdüğümüz tepelerde; aç, susuz savaş yaptıklarını düşünmek insanı kahrediyor. Çok fazla yazı yazamayacağım bu postta, ne yazsam siliyor, söylediğim her şey az geliyor.  O nedenle fotoğraflayabildiğim kadarıyla işaret edeceğim ve mutlaka en kısa sürede gidin diyeceğim!



Anzak Koyu





Şehitler Abidesi







Seyit Onbaşı Anıtı

Rumeli Mecidiye Tabyası'nın doğusunda yol kenarında bulunmaktadır. 1992 yılında yapılmış olan bu heykelde İtilaf donanmasına kahramanca karşı koyan bütün Mehmetçikler simgelenmiştir.




Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale şehitleri'ne atfedilen şiirinin ilk mısraları:

Şu boğaz harbi nedir, var mı ki dünyada eşi
En kesif orduların, yükleniyor dördü beşi
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya...



24 Kasım 2014 Pazartesi

Little Leather Skirts




Moda artık ucu bucağı olmayan bir deniz! Deriler ile trikolar, payetli etekler ile sweatshirtler ve daha pek çok zıt parça birbiri ile kombinlenebiliyor. Bu da hayal gücümüzü arttırırken gardırobumuzu daha verimli kullanır hale getiriyor. Öylece dolapta duran, sadece birkaç parça  ile kombinlenebilen giysilere son. Özgür ve özgün ol! Giy gitsin! (Tabii yine de durumu fazla abartmayalım :) laf aramızda bazılarını görüp gözlerimi belerttiğim de oluyor.)



Geçen sezondan beri aradığım deri eteği Zara'da buldum ve tam da istediğim gibi vamp olmadan  şık ama şirin bir tarz yakalamaya çalıştım. Deri giymek oldukça riskli bir seçimdir ki yanlış birkaç detayla basit görünmek çok zor değildir. Bu nedenle benim gibi bir tarz yakalamak istiyorsanız topuklulardan ve dekolteli bluzlardan uzak durun derim. Her parçanın her kadında duruşu da farklıdır muhakkak. Bazıları kapkapalı giyindiği halde çırılçıplakmış etkisi yaratırken bazısı daha açık bir giysiyle çok daha usturuplu görünebilir. Bu sizin giydiğiniz kumaş parçasının büyüklüğünden ziyade tavrınız ve tarzınız ile doğru orantılıdır. 



Müsterih olun, arkanıza yaslanın, beni anladığınızı biliyorum. 



Çünkü parayla mutluluk olur mu bilmem ama asalet kesinlikle olmuyor! :)
Sevgiler...



Gömlek: Mango
Yelek: Lc Waikiki
Etek: Zara
Çanta: Mango
Bot: Flo
Yüzük: Gümüş Dünyası
Saat: Guess

21 Kasım 2014 Cuma

Büyükada'da

Ada vapuru yandan çarklı
Bayraklar donanmış cafcaflı
Simitçi, kahveci, gazozcu

Büyükada; yazın güzel, sonbahar mevsiminin renk skalasında ayrı güzeldi!


Bostancı'dan şehir hatları ile birlikte yarım saatte Büyükada'da olabiliyorsunuz. Eğer hala gitmediyseniz mini bir gezi planlamakta gecikmeyin derim. Adaya yıllar evvel gittiğimde çift kişilik bisikletin arka koltuğuna yerleşerek oldukça konforlu bir şekilde gezmiştim. 


Ancak yokuş aşağı çılgınlar gibi kullanan bizim gibi başkaları da olmuş olmalı ki çift kişilik bisikletler ve bunun yanı sıra üç tekerlikli olanlar yasaklanmış. Artık herkes tek başına bisiklet sürmek durumunda. :( Benim gibi bisiklet kullanmayı bilmeyenler ise faytonu veya tabanvayı tercih ediyor. 




Çok yorulacaksınız, nefessiz kalacaksınız ama oraya kadar gitmişken Aya Yorgi Kilisesine tırmanmadan Büyükada'dan ayrılmayın derim. Bu meşakkatli yolun sonunda, harika bir manzara ve oldukça uygun fiyatlara sahip menüsü ile hem gözümüzü hem de midemizi doyuran Yücetepe Kır Gazinosu var. 


Ayıptır söylemesi biz rakı masasını da rakı masası muhabbetini de çok severiz. Ne düşünürsünüz bilemem ama rakı benim için özeldir. Herkesle, her yerde, her muhabbetle içilecek içki değildir. Siz de benim gibi seçici bir insansanız, muhabbetine yakışan dostlarınızla mutlaka bulunmanız gereken bir mekan Büyükada. Bana göre tek eksiği müziği. Neyse ki muhabbeti ile başka hiçbir şey aratmayan, peşlerinden hesapsızca kilometreler gidebileceğim dostlarım var. Afiyet olsun, başınızda bir büyük mutlaka olsun! :)



Sevgiler...


11 Kasım 2014 Salı

Kısa kazak, Yüksek Bel Aşkına ❤

Kısa kazaklar, uzun geceler hoop kış geldi ama #göbeklerfora modası bitmedi! Bu sezon kısa kazakları yüksek belli pantolon ve eteklerle giymek fikrine bayıldımmm.   ♫ ♪♫♪ ♫


Kendimi biraz daha çıtır, biraz daha bıcırık hissettirmesi de hoşuma gidiyor sanırım :) Hafta içinde giydiğim tek çizgi pantolonların, jilet gibi duran eteklerin ve ütülü yakaların resmiyetinden sevdiğim giysilerin enerjisine hafta sonu koşarak gittim.


Açık mavi, dolgu topuk rahat mı rahat pabuçlarımı da modası hiç geçmeyen monokrom kombine ekleyiverdim. Yaşasın hafta sonu özgürlüğü! 


Haftayı ortalamış olmanın verdiği mutlulukla hepinize musmutlu enerji gönderiyorum. :)

Sevgiler...



Pantolon: ZARA
Kazak: F&F
Ayakkabı: Deichmann
Çanta: Nine West



7 Kasım 2014 Cuma

Dünya Şehircilik Günü!

Şehir Plancısı kimdir?

 ♫ ♪♫♪ ♫  Büyüyünce Şehir Olur Köyler...

Köklü bir tarihi olmasına karşın gerek bürokratik engeller gerek içinden çıkılamaz, nefes alınamaz hale gelmiş şehirler mesleğimizi yapmamızı engellese de biz inatla bilmeyen herkese anlatmaya çalışıyoruz. Amcamızı-halamızı-dedemizi geçtik, okumuş etmiş meslek sahibi olmuş insanların bile  "-Tam olarak ne planlıyorsunuz? Siz şimdi ne iş yapıyorsunuz, çevre mühendisi misiniz?" diye sorduğu mesleğime şahsen ben tapıyorum. 


Biz plancılar için önem arz eden haftaya bir nebze sizi de ortak ederek neler yaptığımızı kısaca anlatmak istiyorum. Ne kadar bilinçlendirirsek gelecek nesillere sağlıklı kentler bırakmak adına minicik de olsa adım atılmış varsayıyorum bir umutla.
Üniversitenin ilk dersi değildi ama benim unutamadığım ilk dersimdi. Söylediği her kitabı koşarak alan, derslerinde sayfalarca not tutup mutlak ve mutlak yüksek notlar alan bir öğrenciydim. Herkesin hayatında vardır ona yepyeni kapılar açan, ufkunu zenginleştirirken ruhuna iyi gelen yol göstericiler. 
Emel Hocam "Aranızda mimarlık tercihi yapmadan planlamayı tercih eden kimler?" diye sormuştu. Ne gereksiz bir soru, ne saçma diye düşünmüştüm sınıftan kalkan parmakları görmeden önce. Sonrasında ise dehşete kapılarak izledim, koskoca sınıfta mimarlık yazmayan 3-5 kişi olduğumuzu. Plancı olmak isteyen topluluk ile ilgili sanırım buradan bir çıkarım yapmışsınızdır. 



Bil-mi-yo-ruz. Bilmeden meslek sahibi oluyor, sevmeden okuyamıyoruz. Mutsuz insanlar oluyor, verimli çalışmıyoruz. Bu apayrı bir yazı konusu o nedenle kısa kesiyorum. "Şehir planlamayı bilmiyoruz"a virgül koyarak devam ediyorum. Her mesleğin mutlak vardır meslek ahlakı, meslek etiği. Ancak planlamada bu yazısız vicdan kurallarını taşımıyorsanız yapabileceklerinizin ucu bucağı yoktur. Bizde meslek ahlakı önemlidir ve eğitim sürecimiz boyunca bizimle yoğrulan olgudur.

Diktiğiniz koca koca binaları, arabanızı park etmeye çalıştığınız plansız otopark alanlarını, çocuğunuzu götürdüğünüz 173894 km uzaktaki okul alanlarını, günlük ihtiyaçlarınızı karşılayacağınız ticari alanları, hepinizde olduğunu varsaydığım kültürel ihtiyaçlarınızı karşılayacağınız sosyo-kültürel merkezleri ve sizin sadece rahatlamak için gittiğiniz sahilleri, milli parkları, doğayı, yeşili ve daha nice tarihi ve doğa güzelliklerini korumak için sürdürülebilir yaşam alanları üretmek adına plan yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz. 

Velhasıl ukalalık yapmak istemem ama biz plan yapmasak tablo ortada. :) O nedenle bize iyi davranın yahu, bizi sevin. Hiç birinizin arsasını biz de yeşil alan yapmak istemeyiz. Ama şu aynalı 839503450 katlı göğü delen gökdelenlerinizden nefret ediyoruz!

Hepimiz çocuklarımız için park alanı, dinleneceğimiz yeşil alanlar istiyoruz ama hiç birimiz arsamızın kamulaştırılmasını kabul etmiyoruz. 

Kamuda çalışan plancıların ayrı, özel sektörde çalışan plancıların ayrı zorluklarla savaştığından uzun uzadıya bahsederek ve mesleki terimler kullanarak sizleri sıkmayacağım. Lakin kentleşme, gerek ulusal ve bölgesel ekonomi açısından gerek sosyolojik açıdan  çok pek çok önem arz etmektedir. Avrupa'nın hayranlıkla izlediğiniz şehirlerini ülkemizde de yaşatmak istiyorsanız hepinizi bilinçlenmeye ve daha çok okumaya davet ediyorum. Anlatabileceğim en kısa ve öz şekilde anlatmaya çabaladım. Okumak isterseniz mini listem aşağıda :)



Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı Şehir - İlhan Tekeli, Tarık Okya, Yiğit Gülöksüz

Türkiye Perpektifinden Kent Sosyolojisi Çalışmaları - Prof. Dr. Cevat Geray Prof. Dr. Ruşen Keleş

İnsan nasıl insan oldu - M. İlin, E. Segal

Tüfek, Mikrop ve Çelik - Jared Diamond

Türkiye'nin Kent Planlama ve Kent Araştırmaları Tarihi Yazıları - Prof. Dr. İlhan Tekeli

Kentsel Planlama Kuramları - Melih Ersoy

Kentsel Planlama ve Tasarım Öğrencilerine Notlar - R. Raci Bademli

ve

Şehir Plancıları Odası  kütüphanesi ve yayınları



Bunu yaşamayacağımızı ümit ettiğim kentlere :)

Sevgiler...