30 Mayıs 2014 Cuma

Kör Baykuş - Sadık Hidayet

İran merakım esasen Sadık Hidayet ile başlamadı.  Konuşmaları, zekası ve güzelliği ile aklıma mıh gibi kazınan Şafak Pavey'den başkası olamaz beni İran üzerine okumaya iten. Taksimde dolaşırken  kitap kokan kocaman Yapı Kredi Yayınlarının önünden geçerken hoppidik kendimi içeride buldum gene tabii ki. Aradığım bir kitap yok ise elime gelen her kitabı alıp koklamaya ve ilk cümlesini beğenirsem ilk sayfasını okumaya bayılırım. Baykuşları hiç sevmeyen ben Sadık Hidayet'in ve çevirisini yapan Behçet Necatigil'in aşkına bu kitabı elime alıvermiş buldum kendimi.  O ilk cümlesi yok mu o ilk cümlesi...Okuduktan sonra ben artık ne Yapı Kredi Yayınlarındaydım ne de Taksimde.. Sahi neredeydim ben?



Modern İran Edebiyatının kurucularından kabul edilen Sadık Hidayet'in kitaplarının satışı ne yazık ki kendi memleketinde diğer pek çok şey gibi yasaktır. Ne acı! 

İşte ilk paragraf

"Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar...
Kimseye anlatılamaz bu dertler, çünkü herkes bunlara nadir ve acaip şeyler gözüyle bakarlar. Biri çıkar da bunları söyler ya da yazarsa, insanlar, yürürlükteki inançlara ve kendi akıllarına göre hem saygılı hemde alaycı bir gülüşle dinlerler bunları. Çünkü henüz çaresi de, devası da yok bu dertlerin. Tek ilaç şarap yardımıyla unutmaktır; afyonun ve uyuşturucu maddelerin sağladığı sahte uykudur. Ama ne yazık ki bu tür devaların da etkileri geçicidir, acıyı kesecekleri yerde çok geçmeden daha da şiddetlendirirler."

En Sevdiğim Satırlardan Bazıları:

" Çalışacağım yazmaya, aklımda kalanları, olaylar zincirinden zihnimde kalanları yazmaya. Belki genel bir sonuca varırım, hayır, fakat içim rahat eder, inanabilirim kendim. - Çünkü benim için hiç önemi yok, inanmış inanmamış başkaları. -Lakin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan. "

"Bütün hayatımı bir salkım üzüm gibi avucumda sıkmak istiyorum, suyunu, hayır, şarabını damla damla, gölgemin kurumuş boğazına akıtmak istiyorum, kutsal su gibi."

"...Çünkü ne malım var kadıya yedirecek, ne dinim var şeytana verecek."



İyi müzikler ve iyi kitaplar beni gerçekten etkiliyor. İşte bu yüzden Yodelice - Alone şarkısı benim için Sadık Hidayet'in üzgün olduğunda ıslıkla çaldığı Ychaikovsky'nin Andante Cantabile'si de onun için gelsin.

Hepimize iyi okumalar ve dinlemeler...











Urfa urfa överler, güzelleri severler

Siz de benim gibi en ufacık hafta ortası tatillerini fırsat bilip haftasonu ile birleştirerek mini tatil planlarının ustası gezmenin hastasıysanız eminim 23 Nisan tatilini fırsat bilip hoppidik guppidik kuş misali mini bir tatil yapmışsınızdır. İşte benim bu ilk yazımın ve bahsedeceğim ilk gezimin de çıkış noktası tam olarak yukarıdaki cümledir. Annem ile birlikte (en iyi arkadaşımdır öhm öhm) eğlenceli bir dolu insanla birlikte cuma akşamı yollara düştük. Esasen tatil planımız Şanlıurfa ve Gaziantep üzerine iken Urfa'da geze geze bitiremediğimiz ne çok yer varmış ve zamanımız ne kadar azmış diyerek Gaziantepte 2-3 saat vakit geçirebildik. Göreceğiniz  tüm fotoğraflar Urfa olması nedeni ile yazımızın başlığı da ona yakışan Urfa türküsüdür. 



Yukarıdaki fotoğraflar geleneksel Harran evlerinin görüldüğü ve içerisinde yöresel giysilerin sergilendiği hatta ve hatta cüzi ücretlerle yöresel giysileri giyerek kendinizi bir aşiret kızı olarak hissedebileceğiniz harika bir mekan. Bakınız ben altta yörenin havasına uyum sağladım bile! :)


Bu moddan fazla uzaklaşmadan Harran Üniversitesinde soluğu aldık. İnsan hayret ediyor. Dünyanın ilk üniversitesinin bu bölgede olmasına ya da aslında doğrusunu söylemek gerekirse bu bölgenin neden bir oxford olmamasına. İbrahim Tatlıses zamanında söylemişti hatırlarsınız belki "Urfa'da Oxford vardı da biz mi gitmedik?" Noldu Harran Üniversitesine ben de çok merak ettim. Ama elimizde malesef kaynaklar çok yetersizmiş.




Buradan Sonra yolumuz Balıklıgöl'e uzandı. Google'da gördüğümüz o harika fotoğraflardan çekmeyi hayal ederek giden ben, inanılmaz turist yoğunluğunu ve rehberimizin durmadan "geç kaldık, geç kaldık, programın gerisindeyiz" uyarılarını hesaba katmadığım için alelacele koşar adım çektiğim fotoğraflardan tat tuz alamadım. Ama siz lütfen tarihi dokuya ve mekana odaklanın. :)




İşte en renkli, coşkulu ve de eğlenceli kısma geldik. Sıra Gecesi! Benim vejeteryan olmam nedeni ile sizin için o etçil yemeklerin binbir çeşidini elbette tatmadım. Ama tatlıları, çiğ köfteyi ve daha nicelerini affetmedim..


http://instagram.com/p/nQ5J0Xj_9x/
(mini bir video arası verelim )

Aşağıda görmüş olduğunuz Arap coğrafyasına özgü, birkaç kez demlenerek hazırlanan acı kahve mırra. Gerçekten çok acıydı o nedenle böyle fincanda azcık veriliyor ve bizi mi kandırdılar yoksa gerçekten öyle mi bilmiyorum ama herkes aynı fincandan içiyor, malesef bunu içtikten sonra öğrendim:(


Bir de Urfaya özgü menengiç kahvesi var dediler, aldık yaptık ama ne varsa Türk Kahvesinde var arkadaş dedik mi? Evet dedik!


Hz. Eyyüb Sabır Makamına kadar gittik ancak ayakkabıların çıkarılarak yerin altına inildiği bu mekana izdihamdan girmeye cesaret edemedik. Demek ki neymiş böyle mini tatilleri mini tatil yapan bi biz değilmişiz..


Şimdi sırada tatilin en huzur dolu anları geliyor. Malumunuz Egeli ve de İzmirli olarak su gördüm mü dayanamam, bayılırım, ayılırım, huzur dolarım.

Halfeti- Saklı Cennet ve Tekne Turumuz




Şehir Plancısı olunca insan aslını astarını merak ediyor herşeyin, meslek hastalığı mi dersiniz ne dersiniz. Geldiğim gibi araştırdım. Aşağıda gördüğünüz ilçe arazisinin büyük çoğunluğu Birecik Barajı suları altında kaldığından kamulaştırılarak yeni yerleşim alanı tespit edilip, ardında bu boş evleri bırakarak yeniden inşa edilmiş. Duyumlarımıza göre tatil köyü yapılması planlanmaktaymış..? 




Yazımı burada sonlandırırken çektiğim son bir fotoğrafı ve beraberinde zihnimde canlanan çok sevdiğim bir cümleyi sizlerle paylaşacağım. Umarım yazıdan ve geziden keyif almışsınızdır. Burada olduğunuz için teşekkürler. 



"Coğrafya Kaderdir. "

İbni Haldun.