13 Ağustos 2014 Çarşamba

Gelato, Pasta, Pizza

Artık hepiniz biliyorsunuz benim içimde minik bir kız çocuğu var sürekli "beni gezdir" diye hoplayıp zıplıyor. Meğersem sadece benim değil ailecek içimizde mini mini gezme sevdalısı çocuklar yatıyormuş, bunu da bu tatille anlamış olduk. Her şey THY'nın merabaaa avrupa uçuşlarında kampanya yaptık haydi uçsanıza mesajıyla başladı. 



Sömestr tatilinde kişi başı gidiş-geliş 500 TL'ye uçak biletlerimizi alarak planlamaya başladık. Bir sonraki aşamada Booking.com'da saatler süren otel aramamıza Quo Vadis 2'de karar kılarak son verdik. İnanılmaz temiz, Vatikan'da bulunan bu otel'in Pasquale diye dünya tatlısı bir ortağı var. Ayrıca otel, havaalanına shutter servis hizmeti de sunmakta. Fiyatları da Tek yön kişi başı 13.7 euro, gidiş dönüş 26.3 euro. Eğer ki bizim gibi 4 kişiyseniz 100 euro verdik o bavullarla ne işkence çektik ne de nerde incem nerden bincem derdine maruz kaldık. Çünkü tren fiyatları da çok farketmiyor ve bir sonraki aşamada size tavsiye edeceğim Roma Pass'da bu trenlerde geçerli olmuyor.

İlk gün tabii ki Vatikan'da gezdik. Kendimi bir romanda hissettiğim, bir kapının arkasından bambaşka bir dünyaya geçeceğimi hayal ettiğim oldu evet. Bir yanım hala çocuk ve ben masallara, büyülü hikayelere inanıyorum, hatta inanmakla kalmıyor pek çok heyecanlanıyorum.



Mumyaları görmeyi pek beklemiyordum bu ihtişamlı ve büyüleyici yerde. Çok ürkütücü değil mi? Mısır'a da gitmek şart. Nil'i görmeden ölecek değilim.


 El emeği göz nuru duvardan duvara halı resmetmişler.

Ben de Şeker Kız Candy merabaaaa :)

 Eski Kapılar...

Vatikan'a gidip de bu tavanın fotoğrafını çekmeyen kalmamıştır.

Efsane, büyüleyici.

Vatikan'da ihtişamıyla hepimizi kucaklayan St. Pietro 1600'lerin ortasında yapılan ve merkezinde 25.5 metre yüksekliğinde bir Mısır obeliski bulunan meydan katolikler için büyük önem taşıyormuş.

Poz vermemi yağmur engelleyecek değil :)

Neredeyse akşam olmak üzereydi çıktığımızda, hepimiz kurt gibi acıkmış olsak da turistik restoranların hiçbirine oturmak gibi bir niyetimiz yoktu. Zira hem çok pahalı hem de lezzetsiz gözüken menüleri ile bize pek cazip gelmediler. Biraz ara sokaklarda gezdikten sonra şirin mi şirin minnak butik bir pizzacı bulduk ve karidesliden kabaklı pizzaya kadar her çeşidini afiyetle mideye indirdik.
 (Tabii etli olanları benim dışımdaki herkes)


Pizzanın verdiği enerji ile durmak yok gezmeye devam dedik İspanyol Merdivenleri'nde aldık soluğu. Keşke almasaymışız. Akşamları inanılmaz tenha olan Roma sokaklarında gezip tozarken, her köşede fotoğraf çekilirken herşey güzeldi de metroda annemin cüzdanını ve tatil bütçemizin ciddi bir kısmını çaldırmasıyla gecemize kara bulutlar çöktü. Öncelikle şunu söylemeden geçemeyeceğim, Roma metrosu tam bir fiyasko. Tavanlarından sular damlıyor, her yer izmaritler ile dolu, bakımsız ve güvenlik görevlisi bulunmuyor. Cüzdanımızı çaldırdığımızı anlatacak insan bulana kadar yarım saat geçti. Polisi arayıp da 5 dk uzaklıktaki karakoldan gelmesi tam 1,5 saat sürdü. (Allah İtalyan polisinin eline düşürmesin. Çok yakışıklılar bayıldım ayıldım ama üzgünüm hepsi yalancı, baştan savma iş yapıyorlar.) Bütün gecemizi karakolda geçirmemiz hiçbir işe yaramadı, adamlar zahmet edip güvenlik kameralarını bile incelemediler. Kısacası İspanyol merdivenlerine çok çok dikkat edin ve alışveriş de yapacak olsanız asla nakit paranızı tek parça cüzdanınıza koymayın. Çantanızda ve üzerinizdeki giysi ceplerinde de bölüştürün. 


Bir önceki akşamın yorgunluğunu, üzüntüsünü ancak Collesiumda atarız haydi Gladyatörler sahaya dedik attık kendimizi. Yazının başında bahsettiğim 25 euroya alabileceğiniz Roma Pass bütün otobüs ve metro güzergahlarında kurtarıcınız olmasının yanı sıra 2 müze girişinin bedava olması ve birini collesiumda kullanabilmeniz nedeni ile onu efsanevi kılıyor :) Çünkü Collesium'a normal bilet alarak girmek isteyenler, mütemadiyen önünde kuyruk olan gişeye ulaşabilmek için 1 saate yakın bekliyorlar.




Bir sonraki durak bizim aşk çeşmesi olarak bildiğimiz Fontana Di Trevi'ye otobüsle ulaştık. Yine karış karış gezip minnak bir restoran bulup, lezzetine doyulmaz soslu makarna yiyerek enerji depoladık ve aşk çeşmesi etrafında 374945347340 tane fotoğraf çekildik :))

Sağ elimizle sol omuz üzerinden atıyoruz ki parayı dileklerimiz kabul olsun, adet böyleymiş. 


Hergün farklı bir dondurmacıda kışa rağmen bolca dondurma yedik. Çünkü İtalya'da gerçekten dondurma yemenin mevsimi yoktu ve tiramisulu harikaydı. :) 

Bir sonraki gün Floransaya hızlı trenler (mevsime, güne ve saatlere göre değişiklik gösteren tren biletleri 20 euro ile 40 euro arasında değişiyordu) ile yola koyulduk. Orada hiç durmadan bir trene (12 euro) daha bindik ve Pisa'ya ulaştık. Bizden beklenen pozları verdik, gezdik ve yine trenle Floransa'ya geri döndük. 


Açık Hava müzesi olarak adlandırılan bu kenti Roma kadar sevmedim, sevemedim dersem umarım bana kızmazsınız. 5 gün süren İtalya serüvenimiz güzeldi, hoştu lakin ne zaman memleketimden uzaklaşsam başka bir yerde yaşayamayacağım hissine kapılıyorum. 
Gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi geri döneceğimi bildiğim sürece seviyorum. Ne kadar özgür ruhlara sahip olsak da "ait olmak" bir yerlerde içimize fena işlemiş olmalı. En azından benim için öyle sanırım. 


Başka bir tatilde görüşmek üzere sevgiler…

arrivederci :)






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder