#yolculukterapisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#yolculukterapisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ağustos 2018 Salı

Kiev'de Ulaşım ve Konaklama

Ukrayna'ya gidiyoruz deyince herkes ama herkes gözlerini belertti. Beyler Sezgin'i "eşinle ukraynaya mı gidiyorsuuuuuuuun?"  Kızlar da beni "yürek mi yediiiiiiiiin?" nidaları ile uğurladılar. Ama evet bir çift olarak gittik -ki size de şiddetle tavsiye ediyoruz- ve en en eğlendiğimiz yurtdışı seyahatlerimizden biriydi ve hiç kuşkusuz ki kendimizi ennn zengin hissettiğimiz! :)




NEREDE KALDIK? TAVSİYE EDER MİYİM?

Biz Status Apartment'da kaldık. Çok temiz küçük, sevimli, içerisinde her şeyi olan stüdyo daireydi. Tavsiye ederim. Ama cadde üzeri değildi ve ara sokakta kalıyordu. Her ne kadar inanılmaz merkezi olsa da bizce Kievinn Hotel 'in yeri daha iyiydi. Tabii içerisini, temizliğini bilmeden tamamen yol üzerinde hep önünden gelip geçtiğimiz için söylüyorum.


KİEV'DE ULAŞIM


Kiev'e İzmir'den aktarmasız uçuş ile 2 saat gibi bir sürede vardık. Havalanında ücretsiz wifi var. Biz de bu sayede uber çağırdık. Yaklaşık 8-10 km bir mesafede olan merkezdeki evimize  80-100 grivna gibi komik bir rakama gittik. Fiyatlar saate ve talebe göre değiştiğinden yaklaşık rakam belirtiyorum.

Bunun dışında şehri gezerken hiç araç kullanmadık. Günde 15-20 km yürümek bizim işimiz. :)
Otobüs ücretleri de 8 grivna kişi başı. Ve bindiğinizde alabiliyorsunuz.


tren ve otobüs bileti 

Tren biletinizi mutlaka önceden alın ve çıktısını ya da ekran görüntüsünü yanınıza alın. Çünkü isim/soyisim, pasaport gibi belgeler ile değil sadece pnr numaranız ile işlem yapıyorlar. Bileti anlayana aşk olsun! :)))))

                                                  

Nereden alacağız derseniz şu sayfaya bir tık. Biz Kiev'den Lviv'e gittik. Hızlı tren ile 6 saat sürdü. 1.sınıf , 2.sınıf gibi seçeneklerden herhangi birini alayım içerisinde içecek de olsun diyebilirsiniz. Çok ümitlenmeyin sadece çay ve kahve var trende. O yüzden yanınıza bir şeyler almak isteyebilirsiniz. 1. sınıfın en güzel tarafı 4lü kompartımanlar şeklinde seyahat etmemiz ve koltuklar yatak olduğu için rahat bir yolculuk geçirmemiz oldu. 2 Kişi, 1. sınıf, 2 içecek ile 1350 Grivnaya satın aldık. 

                                                                  

Küçük bir not tren bileti aratırken "kyiv" diye yazmayı unutmayın :)

Bir de 4-5 km uzaklıktaki  tren istasyonuna giderken Über kullandık, yaklaşık 50-60 grivna ödedik. Bu yüzden taksi kullanmak çok gereksiz. Yaşasın Uber!




 Kiev'de nehir kenarındaki yerlere bir sonraki yazımda değineceğim. Nilfm'den dev hizmet buradan kalkan feribot seferleri için broşür almayı ihmal etmedim. :)








TUR TAVSİYESİ:









 Otelimizden aldığımız harita ile metro ağı ve bazı telefon numaralarını içeren broşürü de ekliyorum.




Sorularınızı mesaj ile değil yorum bırakmayı unutmayin ki herkes görebilsin :)

İyi gezmeleeeerrrrrrr...

15 Ocak 2016 Cuma

Chios Adasına bir de bu açıdan bakmaz mısınız? :)

Sakız Adasına giden hemen hemen herkes ilk iş araba kiralıyor ve çeperdeki köyleri ziyaret ediyor.  Genelde de yazın gidildiği için kumsalların tadını çıkarıp, ayak temalı fotoğraflar tüm sosyal ağlarda zirveye çıkıyor. :))

Ama biz biraz mecburiyetten biraz da haftasonu yorgunluğu nedeni ile merkezde gezmeyi tercih ettik. İyi de ettik. O harika evlerinin dışında bize benzeyen dar sokaklarını, sokağın ortasına coca cola dolabı koyan bakkalı, çıkmaz yolları ve tatlı insanları keşfettik. Hepsinin fotoğrafını çekmeye çalıştım. O nedenle bu yazım ne "gezdim gördüm" yazısı olacak tam, ne de "yedim içtim". Bu da böyle içimden gelen, kısacık ama beni mutlu eden an'ların görüntüsü olsun, dursun burada.

Müziği de burada  ♫ ♪♫♪ ♫ 


Yeşilin her tonunu seviyorum, birbirinden farklı olsa da birlikte canlı olan herşey güzeldi! 





Turistik olması beklenen bir yer için doğal kareler değil mi? Sanırım Kış olmasından kaynaklı böyle doğal an'lar yakalayabildik. Ama yazın da gidip bu işin aslını astarını öğrenmeliyim değil mi? :)))



En sevdiklerim, kapılar...Sonsuz renkte ve birbirinden farklı tasarımlardalar... Bence kimliği olmalı evinizin... Birbirine benzeyen binalardan, çelik sokak kapılarından ise sahibi hakkında bilgi veren bu kendine güvenen eski kapılar her zaman istediğim ve kalbimde saklayacağım tasarım harikaları olacak :) 



Bakımsız binalar, yollar ve daracık geçişler meslek hastalığından sanırım hep " araştırılası, merak edilesi olan" olarak kalıyor ben de. Modern kent kadını olabilirim, alışveriş yapmayı çok sevebilirim ama eski kent dokusudur kalbimi fetheden! :) 










Her kapının kim bilir ne hikayeleri var bilmediğimiz, sadece güzelliğini görebildiğimiz...
Ben hepsini merak ediyorum...Ondandır sana yine geleceğim sevgili Chios!

21 Kasım 2014 Cuma

Büyükada'da

Ada vapuru yandan çarklı
Bayraklar donanmış cafcaflı
Simitçi, kahveci, gazozcu

Büyükada; yazın güzel, sonbahar mevsiminin renk skalasında ayrı güzeldi!


Bostancı'dan şehir hatları ile birlikte yarım saatte Büyükada'da olabiliyorsunuz. Eğer hala gitmediyseniz mini bir gezi planlamakta gecikmeyin derim. Adaya yıllar evvel gittiğimde çift kişilik bisikletin arka koltuğuna yerleşerek oldukça konforlu bir şekilde gezmiştim. 


Ancak yokuş aşağı çılgınlar gibi kullanan bizim gibi başkaları da olmuş olmalı ki çift kişilik bisikletler ve bunun yanı sıra üç tekerlikli olanlar yasaklanmış. Artık herkes tek başına bisiklet sürmek durumunda. :( Benim gibi bisiklet kullanmayı bilmeyenler ise faytonu veya tabanvayı tercih ediyor. 




Çok yorulacaksınız, nefessiz kalacaksınız ama oraya kadar gitmişken Aya Yorgi Kilisesine tırmanmadan Büyükada'dan ayrılmayın derim. Bu meşakkatli yolun sonunda, harika bir manzara ve oldukça uygun fiyatlara sahip menüsü ile hem gözümüzü hem de midemizi doyuran Yücetepe Kır Gazinosu var. 


Ayıptır söylemesi biz rakı masasını da rakı masası muhabbetini de çok severiz. Ne düşünürsünüz bilemem ama rakı benim için özeldir. Herkesle, her yerde, her muhabbetle içilecek içki değildir. Siz de benim gibi seçici bir insansanız, muhabbetine yakışan dostlarınızla mutlaka bulunmanız gereken bir mekan Büyükada. Bana göre tek eksiği müziği. Neyse ki muhabbeti ile başka hiçbir şey aratmayan, peşlerinden hesapsızca kilometreler gidebileceğim dostlarım var. Afiyet olsun, başınızda bir büyük mutlaka olsun! :)



Sevgiler...


29 Eylül 2014 Pazartesi

Rákóczi kimdir?

Rákóczi ışığında Tekirdağ Gezisi

Kışa koşar adım yaklaştığımız bir hafta sonuydu, gri bir hava, yağmur vardı ve ben kesinlikle evde oturmak istemiyordum. Rákóczi ışığındaki Tekirdağ maceram da böyle başladı. Gezelim, görelim, yiyelim, içelim hareketleri en sevdiklerim. Yerinden kıpırdamadan bir ömür geçirenlere selam olsun. Bu yazının şarkısı balkan havalarından geliyor.(Not:Canlı dinlemek için İpsala Çeltik Festivalinde 10 ekim cuma günü sahne alacak.)



Macar halkı için de Türkiye'de uğranacak ilk durak olan milli kahramanları Prens II. Ferenc Rákóczi'nin son 15 yılını geçirdiği, müze olarak restore edilip bizlere açılan ahşap, eski, şirin mi şirin evine giriş sadece 3 TL.


II. Ferenc Rákóczi'nin Macaristan sakinleri için yazdığı manifesto. Bu manifestoda herkes ülkenin bağımsızlığının yeniden tesis edilebilmesi uğruna silaha sarılmaya çağrılıyor. İkinci fotoğrafda gördüğünüz mühürler ise II.Ferenc Rákóczi'nin Prenslik ve Erdel prensliği mühürleri. 



Yer yüzünde hiçbir millet, topluluk, insanoğlu yoktur ki özgürlüğü için mücadele etmesin. 


Özgürlük uğrunda dökülen kanların, yitip giden hayatların ise hiçbir dilde, toprak parçasında haklı bulunur yanı yoktur. 





XVII. yüzyıl sonu Kazma-gürz  -  XVII. yüzyıl sonu bir çift tabanca



Tüm bu tarihi siyasi olayların ortasında duralım ve size bir kuple gülümseyim, gülümseteyim. :)



 Rákóczi mültecilik hayatının önemli durakları Adam Szathmary -Kiraly'ın (1692-1752) günlüğünden. Prensin Polonya'da ve Fransa'da geçirdiği mültecilik yılları. (1711- 1717)

Aramızda hala günlük tutan var mı acaba? Her gün olmasa da zaman zaman sayfalarca yazdığım ajandalarım vardır yıllardır özenle sakladığım. Bu sayede tüm o zamanlara ışınlanabiliyorum istediğim zaman. Size de tavsiye ederim. 

II. Ferenc Rákóczi'nin kendi elleriyle tahta işlemeyle yaptığı koltuğuna hayran kaldım, bayıldımmm... Eski mobilyaları yeniden işlemek, boyamak, istediğin gibi birşeyler üretmek oldukça keyifli değil mi? Sevgili II. Ferenc Rákóczi, bendensin! :)

Müzeden çıktığımızda deliler gibi acıkmıştık, vejeteryanım diye hoplayıp zıplayan bendeniz nadiren de olsa arada köfte yiyebiliyorum. (Malesef B12 eksikliğinden ve unutkanlıktan sıkılmış olmak bunu gerektiriyor.) Bu nedenle klasik Tekirdağ köftesini bizlerin beğenisine sunan Nefis Tat Abdi Özcan Köftecisinde karnımızı doyurduktan sonra (yarım porsiyon 7,5 TL ki bizim için oldukça doyurucuydu) Balkan Pastanesinde dondurmalı peynir tatlımızı (Porsiyon 7 TL) mideye indiriyor, afiyetle Tekirdağ'dan ayrılıyoruz. 



Bir başka gezelim, görelim, yiyelim, içelim durağında görüşmek üzere...

Sevgiler :)




22 Ağustos 2014 Cuma

D A T Ç A

Tatilin huzur dolu 2.kısmından hepinize yeniden merhaba! 

Bodrum'dan yaklaşık 1.5 saat süren Feribot sefasından sonra Datça merkezdeki Aydeniz apart otelimize yerleştik. Odalar çok büyük olmasa da temiz, yeni ve deniz manzaralıydı. Günü kaçırmamak adına hemen otelimizin önündeki Kumluk Plajından kendimizi kızgın kumlardan serin sulara atıverdik. Yüzme yarışları yaptık,  yeni stiller keşfettik, kısacası çocukluğumuza geri döndük (sanki çok büyümüşüm gibi)




Akşam için siz Hüsnü'nün yerini tercih edin derim, biz yer bulamadıysak da  hayata küsmedik Emek Balık Restaurant'da denize karşı Rakı keyfi yaptık. Her içkinin yeri, zamanı ve insanı olduğunu düşünürüm. Herkesle her yere gidilmediği gibi her yerde her içki, herkesle içilmez. "Ne diyorsun Nil?" demeyin, düşünün, siz de hak vereceksiniz. Bence Datça'ya yakışan içki de rakıdır. Haliyle bu yazının müziği de rakı masasız gitmeyen çok sevdiğim bir şarkıdır. İsterseniz tam burada açın, devamında yazıyı okurken siz de bana katılın.




Sabah erkenden Palamutbükü'ne gitmek üzere yollara düştük. Dağları aştık ve denizin o muhteşem rengini gördük; insan Datça'ya aşık olur dedik mi dedik. Deniz insanıysanız, denize kıyısı olan bir yerde denizle iç içe yaşadıysanız mutluluğumu tarif etmek için kelimelere ihtiyacım yok demektir. Sonsuza varmadık belki ama bütün gün yüzdük, yüzdük, yüzdük…




Akşamın son güneşini kaçırmadan Eski Datça'ya vardık ve bir kaç fotoğraf çekilebildik :) Bademleri ile meşhur Datça'da her şey ama her şeyde bademe rastlamak mümkün; mezelerden, köftelere ve hatta magnetlere kadar. Datça Sofrası'nda hepsinden tattık. Mezeleri çok başarılı olmasa da genel anlamda yemekleri ve salatası iyiydi. Fiyat olarak da bölgeye göre gayet uygundu diyebiliriz.

                                       
            


Can Yücel Evi 'Eski Datça 



Çarşamba günü sabahtan yine yollara reva olduk, kahvaltı için Marmaris'e girdik. Şahin Tepesi Restaurant'da enfes manzaraya karşı tıka basa doyduktan sonra Fethiye'ye varana kadar birkaç yol hatırası da çekilmeyi ihmal etmedik, Bir sonraki durak macera dolu Fethiye'de görüşürüz :)