10 Ekim 2014 Cuma

Allı Pullu Cümlelerdeyiz.

 ♫ ♪♫♪ ♫ 

Aşka Şeytan Karışır'ın arka kapağındaki bu cümleyle önce "hadi canım sen de…" demiş, sonrasında birkaç sayfa kurcalayıp kitapçıda baya baya okumaya başladığımı farkedince koşarak satın aldım ve hemen o gece bitirdim.

"Sıradan insanlar yoldan çıkmaz, en masumlar günahkar olmaz, iyiler kötülük yapmazdı; eğer aşka şeytan karışmasaydı."



Aşk üzerine yazılmamış yazı, çizilmemiş resim kalmadı… Mamafih ne insanlar aşk üzerine yazmaktan vazgeçti ne de çizmekten ve konuşmaktan ve anlatmaktan… Pek çok yazı ölçüyü kaçırıp pembe diziye döndü, bazıları ise aşkı başka bambaşka duygularla karıştırdı. Herkes için sözlükteki anlamı; kendi kalbinde, bedeninde, zihninde yarattığı doluluk ve boşluk bambaşkaydı. 


"Jülide, affet beni…" diye sızlandı. Jülide'nin affedeceğini biliyordu. Gülerdi, "Bak, ben sana ne derdim hep... Herşey insanlar için" derdi. Birisini kınamaya kalktığında, Jülide'nin "Unutma, başkası yapabiliyorsa bir gün sen de yapabilirsin." dediğini hatırladı."

Hande Altaylı'nın Aşka Şeytan Karışır kitabını şiddetle tavsiye ederim. Başına oturduğunuzda 3-4 saatte bitirebileceğiniz uzunlukta ve akıcı bir dile sahip olmakla birlikte o kadar doğru noktalara değiniyor ki kitaptaki Ömer'i ve Aslı'yı hepimiz tanıyoruz. Bir yerlerde tanışmıştık, belki de bizdik… 


"İnsanın kaçmak isteyip de koşamadığı rüyalar gibiydi. Büyülenmiş duruyordu. Onu hayatında ilk kez, bu gece gördüğüne yemin edebilirdi."

Umarım siz olmamışsınızdır. Çünkü insanın kalbi böyle atmamalı, böyle şeyler yapmamalı. Tamam kalbinin orada olduğunu hissetmek müthiş bir his! Biliyorum, lakin insan bu şekilde yaşayamaz.


"Mutluluğun tarifi bu olmalı diye düşündü; başka hiçbir yerde olmak istememek…"

Uzun lafın kısası roman okumayı vakit kaybı olarak görenlere ve ansiklopedi yutmayı tek gerçek sananlara selam olsun! İyi kalemlerden çıkmış, parçaları ve karakterleri zekice oluşturulmuş romanlar size hiç ummadığınız şeyler katar. Ve her yazının zihinlerimizde oluşturduğu algı, çıkardığı hisse farklıdır. 

Çıkardığınız güzel hisseleri kucaklayıp, onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine tadında günler geçirmenizi dilerim, kahveniz bol köpüklü olsun. İyi okumalar...



8 Ekim 2014 Çarşamba

Sonbahar Değdi Saçlarına


Nereye gitsen kendinsin, içinde varsa güneş güler geçersin sen de…    


Sonbahar geldi, İzmir'imiz hala sıcacık... Midi etekler bu sezon da göz kırpıyor...


Gardroplara biraz daha kış gelmesin diye çabalarken sıcak kombinler yapıyor, soğuk smoothielerden sıcak ıhlamurlara "merhaba" demeye hazırlanıyorum.



İstediğin kadar hazırlan hiç hazır olamayacaksın dediğinizi duymuş gibiyim :)



Herşey bir yana her zamanki gibi yüksek ökçeler ve ışıltılı herşey ♥ Ben :)


Sevgiler...



Bluz: Anne Hatırası :)
Etek: Koton
Ayakkabı: Zara
Çanta: Mango
Yüzük: Gümüş Dünyası
Kolye: Anne Hatırası :)




4 Ekim 2014 Cumartesi

Bugün Bayram!


Bayramlar gibi eskimeyen bugünün şarkısı budur! 


Bayramlıklarımı giydim ki :)


Bayram, ailedir. Hoş sohbetler, aile büyüklerinin unutulmaz anıları, tatlı yemeğe ve kahve içmeye doymak, harçlık alan çocuk mutluluğudur. Bayram, gelenek ve göreneklerini kaybetmiş büyükşehirlerlilerin bile ufacık kırıntılarını içinde bulduğu aile ziyaretleridir. Kaç yaşında olursan ol, maaile toplandığın evde hep çocuk hissetmek, kolonya tutmaktır. 



Boşverin bayramlarda büyük seyahatler planlamayı, yeni yerler görmek yerine birbirinizin yüzünü görün. Facebook'dan, Twitter veya İnstagram'dan değil, can cana kan kana sohbet edin, sesli kahkahalar ve çocuk ağlamaları ile dolun taşın. 



İnsan ailesi ile büyük ve güzel. Ailesi ile kıymetli. 
Biricik olan önce "ben" sonra "aile".


Ailecek bayramınız kutlu, mutlu ve şen olsun! 



Bayramlaşmaya gittim bileee…
Sevgiler :)

Elbise: Koton
Ayakkabı: Derimod
Çanta: Alsancak
Yüzük: Gümüş Dünyası
Saat: Gaziantep Hatırası
Kolye: Swarovski

2 Ekim 2014 Perşembe

Kimono

Sanki bahar gibi her yer bazen… Bahar gibi hissetmemizi sağlayan insanların kıymetini bilmek gerek. Çok sevdiğim, defalarca dinlemekten sıkılmadığım bu şarkı eşlik etti bana yazı boyunca. Hakkını yemek istemedim, bağlayıverdim. 

Çin'in geleneksel Kimonosunu şekilden şekle, renkten renge sokup yazın gündüz kumsalda, gece de şık bir elbiseyle sırtımıza geçirmekle yetinmeyip; sonbaharda püsküller ve boncuklar işleyerek her zaman kullanılabilecek kurtarıcı parçamız haline getirdik. Fena da etmedik.


Yeşil yapraklı, yüksek ökçeli ayakkabılarım ise Ataköy'den aldığım ve çok rahatlıkla üzerinde koşabildiğim "topuklu ama rahat" statüsündeki hepimizin hayalini süsleyen pabuçlardan. 


Tam bahar gibi, bahar sabahları gibi. Güneşten alıyorsanız enerjinizi ve benim gibi gündüz insanıysanız bence bu yazı tam bizlik oldu. O nedenle fotoğrafı da biraz bol oldu.  :)




Sevgiler...


Basic Atlet: Mango
Kimono: H&M
Jeans: Mango
Çanta: Kate Spade
Ayakkabı: Ataköy
Bileklik & Toka: Edirneden




29 Eylül 2014 Pazartesi

Rákóczi kimdir?

Rákóczi ışığında Tekirdağ Gezisi

Kışa koşar adım yaklaştığımız bir hafta sonuydu, gri bir hava, yağmur vardı ve ben kesinlikle evde oturmak istemiyordum. Rákóczi ışığındaki Tekirdağ maceram da böyle başladı. Gezelim, görelim, yiyelim, içelim hareketleri en sevdiklerim. Yerinden kıpırdamadan bir ömür geçirenlere selam olsun. Bu yazının şarkısı balkan havalarından geliyor.(Not:Canlı dinlemek için İpsala Çeltik Festivalinde 10 ekim cuma günü sahne alacak.)



Macar halkı için de Türkiye'de uğranacak ilk durak olan milli kahramanları Prens II. Ferenc Rákóczi'nin son 15 yılını geçirdiği, müze olarak restore edilip bizlere açılan ahşap, eski, şirin mi şirin evine giriş sadece 3 TL.


II. Ferenc Rákóczi'nin Macaristan sakinleri için yazdığı manifesto. Bu manifestoda herkes ülkenin bağımsızlığının yeniden tesis edilebilmesi uğruna silaha sarılmaya çağrılıyor. İkinci fotoğrafda gördüğünüz mühürler ise II.Ferenc Rákóczi'nin Prenslik ve Erdel prensliği mühürleri. 



Yer yüzünde hiçbir millet, topluluk, insanoğlu yoktur ki özgürlüğü için mücadele etmesin. 


Özgürlük uğrunda dökülen kanların, yitip giden hayatların ise hiçbir dilde, toprak parçasında haklı bulunur yanı yoktur. 





XVII. yüzyıl sonu Kazma-gürz  -  XVII. yüzyıl sonu bir çift tabanca



Tüm bu tarihi siyasi olayların ortasında duralım ve size bir kuple gülümseyim, gülümseteyim. :)



 Rákóczi mültecilik hayatının önemli durakları Adam Szathmary -Kiraly'ın (1692-1752) günlüğünden. Prensin Polonya'da ve Fransa'da geçirdiği mültecilik yılları. (1711- 1717)

Aramızda hala günlük tutan var mı acaba? Her gün olmasa da zaman zaman sayfalarca yazdığım ajandalarım vardır yıllardır özenle sakladığım. Bu sayede tüm o zamanlara ışınlanabiliyorum istediğim zaman. Size de tavsiye ederim. 

II. Ferenc Rákóczi'nin kendi elleriyle tahta işlemeyle yaptığı koltuğuna hayran kaldım, bayıldımmm... Eski mobilyaları yeniden işlemek, boyamak, istediğin gibi birşeyler üretmek oldukça keyifli değil mi? Sevgili II. Ferenc Rákóczi, bendensin! :)

Müzeden çıktığımızda deliler gibi acıkmıştık, vejeteryanım diye hoplayıp zıplayan bendeniz nadiren de olsa arada köfte yiyebiliyorum. (Malesef B12 eksikliğinden ve unutkanlıktan sıkılmış olmak bunu gerektiriyor.) Bu nedenle klasik Tekirdağ köftesini bizlerin beğenisine sunan Nefis Tat Abdi Özcan Köftecisinde karnımızı doyurduktan sonra (yarım porsiyon 7,5 TL ki bizim için oldukça doyurucuydu) Balkan Pastanesinde dondurmalı peynir tatlımızı (Porsiyon 7 TL) mideye indiriyor, afiyetle Tekirdağ'dan ayrılıyoruz. 



Bir başka gezelim, görelim, yiyelim, içelim durağında görüşmek üzere...

Sevgiler :)




28 Eylül 2014 Pazar

Günaydınım Nar Çiçeğim

Haylaz nar çiçeğinden Günaydınlaaar!!! Yazının şarkısını da buradan hepinize sevgiyle, özlemle, hasretle gönderiyorum. 


Yin-yang kolyemle ışıldayan kombinime göz kırparım.


Yin ve yang; siyah - beyazdır evet ama kırmızı da bu duruma en çok yakışan renktir.  Bu felsefe; gecenin içinde aydınlık ve sıcağın; gündüzün içinde de soğuk ve gölgenin bulunması ile açıklanabiliyor!


Her daim başımızın üstünde yeri olan ve benim yin yang ile baktığım renklere, bir de Dolce & Gabbana'nın 2015 ilkbahar-yaz sezonunu görüp hayran olmayın elinizden geliyorsa? 

İspanyol kadınından ilham alınarak tasarlanmış koleksiyonda kesinlikle her parça birbirinden muhteşem. Yazı şimdiden iple çekiyorum! 

Sevgiler..

T-shirt : Mavi Jeans
Etek: Polo Garage
Çanta: Nine west
Ayakkabı : Flo
Saat: Gaziantep Hatırası :)
Kolye: Almeria Hatırası :)

26 Eylül 2014 Cuma

Yaşamın Ucuna Yolculuk

1943 yılında Kütahya'da dünyaya gelen, 1960'larda otostopla avrupayı gezen özgür kadın Tezer, ikinci romanı 1983'te almanca olarak Auf den Spuren eines Selbstmords (Bir İntiharın İzinde) adıyla yayımlanmış, 1983 Marburg Yazın Ödülü'nü kazandıktan sonra ise 1984 yılında kitabını Yaşamın Ucuna Yolculuk adıyla basmıştır.




Aşkları, evlilikleri, ilişkileri, fikirleri ile yaşadığı dönemin insanı değildi ve bence bazı şeyleri bugün bile hala bu kadar cesur ve dosdoğru ifade edebilmemiz mümkün değildir.

Genel kanının aksine Tezer Özlü intahar ederek değil göğüs kanseri nedeniyle 1986'da buralardan ebediyen gitmiştir. Kitapta altını defalarca çizdiğimiz, durup durup düşündüğümüz özgür cümlelerinin yer aldığı sayfalardan;

Her sevginin başlangıcı ve süreci, o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. Belirsizlikler arasında belirlemeye çalıştığımız yaşam gibi. Sevgi isteği, kendi kendine yaşamı kanıtlama dileği kadar büyük. Belki kendilerine yaşamı kanıtlamaya gerek duymayan insanlar, sevgileri de derinliğine duymadan, acıya dönüştürmeden yaşayıp gidiyorlar. 

Her anı ölüdür. Şimdi sen de bir anısın. Sen de ölüsün.Her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım, yaşadığım sözcüklerime dönmem gerek. Sözcüklerim olmadan o gökyüzüne nasıl dayanabilirdim.

Şimdi sen bir anısın. Tenin herhangi bir yerde sürdürecek yaşamını. Hiçbir sevginin ardından gidemem. Sevgi inandırıcı değildir. Düşüncelerin bulduğu, düşüncelerin biçimlendirdiği bir durumdur. Düşünüldüğü oranda büyür, derinleşir, büyütülür, derinleştirilir. Ne denli düşünülürse, o denli büyür. O denli dayanılmaz boyutlara ulaşır, ulaştırılır. Gerçekleştirilemez. Soyutlaşır. Ve hiçbir zaman bitmez. Yaşam gibi. Ölüm gibi.

" Büyümenin yaşlanmak demek olduğunu bilmiyordum. Ölmeyi görmek, Mora nehrini yeniden görmek olduğunu.."

"Niçin dünyaya geldiğini bilmiyor musun? Anlatmalısınn, anlatmalısın, ayrıca acıkmalısın, susamalısın…sonun korkunç, sefil olmalı! Bunu bilmiyor musun? Bunu sana Pavese söylüyor."

Artık gitmeyeceğim. Nereden geldiğim sorusunu yanıtlamak istemiyorum. Hiçbir yerden gelmiyorum. Kendimden başka.

Ama hangi ülkede olursa olsun ortaçağ düşüncesinden sıyrılmış, bağımsız insana az rastlıyorum.

Yaşanacak bir yaşam vardır. Binilecek bisikletler vardır. Yürünecek yaya kaldırımları ve tadına varılacak güneş batışları vardır. 

Birden ona herşeyini vermek istiyorsun. Çocukluğunu, yorgunluğunu ve bu seyahatin içine doğru aradığın sonsuzluğu. Tenini. Kendini.

Dünya nasıl olması gerekiyorsa, öyle. Kendi kendini kurtaramayanı hiç kimse kurtaramaz. 

Her şey geçiyor. Hiçbir şey geçmese de.

Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla,hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. İçgüdülerimi hiçbir işte kullanmama izin vermediğiniz için. Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, birşey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım.

Oysa ben tüm yaşamı gökyüzü altında bir tatil olarak görüyorum. 

Her gidiş, her yolculuk, kendi "benimin" bilinmeyenine doğru, bilmek için bir iniştir.





Dönüp dönüp tekrar okunası bu satırların müziği benim nedenini bilmediğim bir şekilde Tezer kadar içime dokunan bir ses...Bazen bir ses sarsalıyor insanı, bazen bir cümle, bazen ufacık bir an, anı... 

Sizin için özel olan, en içinize dokunan şeyler neler?
Siz de bu yazının altında benimle paylaşır mısınız? :)

Sevgiler...