#tatil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#tatil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Kasım 2015 Pazar

İskenderun/Hatay

Uzuuuun bir aradan sonra yeniden Hatay'ın en büyük ilçesi İskenderun'dan Merhaba!
Yine bir mini tatili birleştirip kendimizi "gezelim görelim" hareketine adayacaktık ki; aslında "yiyelim içelim hiç durmayalım" hareketinde daha mutlu olacağımızı keşfettik! :)

Denize kıyısı olan hangi şehir sevilmedi ki benim nazarımda... Şansımıza hava çok güzeldi, bir de üzerine bizim iştahımız ve enerjimiz eklenince harika oldu.


İstanbul aktarmalı olarak gittiğimizden az biraz yorucu oldu diyebilirim, ancak iyi bir gece uykusu ile ertesi güne zinde başladık. İlk gün İskenderun merkezde kahvaltı yapmak istediğimizden Terrace Bistro diye arkadaşlarımızın kahvaltısını tavsiye ettikleri deniz manzarası ve mekanıyla insanı buyur eden ancak çok da iyi lezzetler sunmayan bir yeri deneyimledik. Olsundu, hava güzeldi, deniz güzeldi ve en önemlisi biz güzeldik :)


20 dakikalık bir araba yolculuğu ile Payas'a ulaştık. Sokullu  Mehmet Paşa Külliyesindeki dükkanlarda el işi süslemeler, hediyelik eşyalar vb. ürünler satılsa da çok yeterli bulmadık. Öyle güzel bir ambiyansı var ki daha iyilerini hakediyor. Biz gezerken Belediye başkanı da oradaydı. Esnafı geziyordu. Öğrendik ki üst katında toplantı odası varmış. Önemli çalışmalarını burada yapıyormuş. Düşününce, ne kadar güzel değil mi?  Kendisini hiç tanımasam da sevdim; tarihe işaret ettiği ve orada mutlu olduğu için.
Hemen yanında yer alan Payas II. Selim Camii oldukça kalabalıktı Cuma saati olduğu için. Bu kareyi çekebilmem bile bir mucize :)

Külliyenin ve Camiinin yanında yer alan bu kalenin henüz restorasyon çalışmaları başlamamış. Eskimiş ama ölmemişliği simgeliyordu, dayanamadım bir sürü fotoğraf çektim. Sizinle birkaçını paylaşmak istedim. Yeşilin olduğu her fotoğraf birazdan çok yaşıyordu. Ne güzeldi.




Külliyenin bir diğer kapısından açılan perpektif harikası kareler sunan, küçük bir meydanı da olan bu şirin yerde düğünler bile oluyormuş. Ne harika ama! Zaten bence düğün dediğin yaşayan bir yerde olmalı. Bizim düğünümüzde de ısrarla deniz deniz diye hoplayıp zıplamamın nedeni  oydu. Neyse konuyu dağıtmayayım :)

Küçük küçük hatıralar alıp buradan ayrıldık ve İskenderun'da oldukça ünlü Petek Pastanesi'ne ışınlandık. Hepsinden tatmak istediğimizden künefe başta olmak üzere ortaya karışık tatlılardan söyledik :))) Bence mutluluğun bir tanımı da Petek Pastanesi artık!


Deniz kenarında dolaştıktan ve evde biraz dinlendikten sonra akşam olduğunda Karaağaç Mikado Restaurant'ta soluğu aldık. Size bunun gezip görme tatili olmadığını taaa en başında söylemiştim :) Oldukça keyifli bir fasıl eşliğinde harika mezeleri ve yemekleri mideye indirdik. Onları paylaşamayacağım. Adeta kilo almadan dönmemeye yemin etmiştik.

Şıkır Şıkır suların aktığı, ormanın hemen yanında tertemiz havası olan Çağlayan Alabalık'ta kahvaltımızı ettik. Kahvaltı dediğin saatlerce süren bardak bardak çay içtiğin günün en güzel öğünü! Barlas Efe'yle de burada bir anımız olsun istedik onu güldürelim derken baya biz şebek olduk. Olsundu, hava güzeldi, kahvaltı güzeldi, barlas efe misss gibi bebek kokuyordu. :)

Merkezde tur atıp, farklı yerlerde de tatlı yedik lakin hiçbiri bir Petek Pastanesi değildi. Hatay hatırası tatlılarımızı ve ünlü tuzlu yoğurdunu aldık. Bu arada bölgede kabak tatlısı da yemeden ayrılmayın derim. Kirece yatırılarak yapılan tatlı bildiklerimizden, en azından bizim bildiklerimizden oldukça değişikti. Şerbeti içinde olan balkabağını kıtır kıtır salatalık gibi yiyorsunuz.

Yeni açıldığını öğrendiğimiz La Perla Butik Otel&Restaurant&Şarap Evinde de son akşam yemeğimizi yedik ve Hatay'dan aldığımız kilolarla geri döndük.
Bu tatilde böylece geldi, geçti. Velhasıl kelam İskenderun güzel, bloga yazmayı özlemişim. Söz veriyorum arayı bir daha bu kadar çok açmayacağım! Umarım siz de beni özlemişsinizdir. :)

Sevgiler...

29 Eylül 2014 Pazartesi

Rákóczi kimdir?

Rákóczi ışığında Tekirdağ Gezisi

Kışa koşar adım yaklaştığımız bir hafta sonuydu, gri bir hava, yağmur vardı ve ben kesinlikle evde oturmak istemiyordum. Rákóczi ışığındaki Tekirdağ maceram da böyle başladı. Gezelim, görelim, yiyelim, içelim hareketleri en sevdiklerim. Yerinden kıpırdamadan bir ömür geçirenlere selam olsun. Bu yazının şarkısı balkan havalarından geliyor.(Not:Canlı dinlemek için İpsala Çeltik Festivalinde 10 ekim cuma günü sahne alacak.)



Macar halkı için de Türkiye'de uğranacak ilk durak olan milli kahramanları Prens II. Ferenc Rákóczi'nin son 15 yılını geçirdiği, müze olarak restore edilip bizlere açılan ahşap, eski, şirin mi şirin evine giriş sadece 3 TL.


II. Ferenc Rákóczi'nin Macaristan sakinleri için yazdığı manifesto. Bu manifestoda herkes ülkenin bağımsızlığının yeniden tesis edilebilmesi uğruna silaha sarılmaya çağrılıyor. İkinci fotoğrafda gördüğünüz mühürler ise II.Ferenc Rákóczi'nin Prenslik ve Erdel prensliği mühürleri. 



Yer yüzünde hiçbir millet, topluluk, insanoğlu yoktur ki özgürlüğü için mücadele etmesin. 


Özgürlük uğrunda dökülen kanların, yitip giden hayatların ise hiçbir dilde, toprak parçasında haklı bulunur yanı yoktur. 





XVII. yüzyıl sonu Kazma-gürz  -  XVII. yüzyıl sonu bir çift tabanca



Tüm bu tarihi siyasi olayların ortasında duralım ve size bir kuple gülümseyim, gülümseteyim. :)



 Rákóczi mültecilik hayatının önemli durakları Adam Szathmary -Kiraly'ın (1692-1752) günlüğünden. Prensin Polonya'da ve Fransa'da geçirdiği mültecilik yılları. (1711- 1717)

Aramızda hala günlük tutan var mı acaba? Her gün olmasa da zaman zaman sayfalarca yazdığım ajandalarım vardır yıllardır özenle sakladığım. Bu sayede tüm o zamanlara ışınlanabiliyorum istediğim zaman. Size de tavsiye ederim. 

II. Ferenc Rákóczi'nin kendi elleriyle tahta işlemeyle yaptığı koltuğuna hayran kaldım, bayıldımmm... Eski mobilyaları yeniden işlemek, boyamak, istediğin gibi birşeyler üretmek oldukça keyifli değil mi? Sevgili II. Ferenc Rákóczi, bendensin! :)

Müzeden çıktığımızda deliler gibi acıkmıştık, vejeteryanım diye hoplayıp zıplayan bendeniz nadiren de olsa arada köfte yiyebiliyorum. (Malesef B12 eksikliğinden ve unutkanlıktan sıkılmış olmak bunu gerektiriyor.) Bu nedenle klasik Tekirdağ köftesini bizlerin beğenisine sunan Nefis Tat Abdi Özcan Köftecisinde karnımızı doyurduktan sonra (yarım porsiyon 7,5 TL ki bizim için oldukça doyurucuydu) Balkan Pastanesinde dondurmalı peynir tatlımızı (Porsiyon 7 TL) mideye indiriyor, afiyetle Tekirdağ'dan ayrılıyoruz. 



Bir başka gezelim, görelim, yiyelim, içelim durağında görüşmek üzere...

Sevgiler :)




22 Ağustos 2014 Cuma

D A T Ç A

Tatilin huzur dolu 2.kısmından hepinize yeniden merhaba! 

Bodrum'dan yaklaşık 1.5 saat süren Feribot sefasından sonra Datça merkezdeki Aydeniz apart otelimize yerleştik. Odalar çok büyük olmasa da temiz, yeni ve deniz manzaralıydı. Günü kaçırmamak adına hemen otelimizin önündeki Kumluk Plajından kendimizi kızgın kumlardan serin sulara atıverdik. Yüzme yarışları yaptık,  yeni stiller keşfettik, kısacası çocukluğumuza geri döndük (sanki çok büyümüşüm gibi)




Akşam için siz Hüsnü'nün yerini tercih edin derim, biz yer bulamadıysak da  hayata küsmedik Emek Balık Restaurant'da denize karşı Rakı keyfi yaptık. Her içkinin yeri, zamanı ve insanı olduğunu düşünürüm. Herkesle her yere gidilmediği gibi her yerde her içki, herkesle içilmez. "Ne diyorsun Nil?" demeyin, düşünün, siz de hak vereceksiniz. Bence Datça'ya yakışan içki de rakıdır. Haliyle bu yazının müziği de rakı masasız gitmeyen çok sevdiğim bir şarkıdır. İsterseniz tam burada açın, devamında yazıyı okurken siz de bana katılın.




Sabah erkenden Palamutbükü'ne gitmek üzere yollara düştük. Dağları aştık ve denizin o muhteşem rengini gördük; insan Datça'ya aşık olur dedik mi dedik. Deniz insanıysanız, denize kıyısı olan bir yerde denizle iç içe yaşadıysanız mutluluğumu tarif etmek için kelimelere ihtiyacım yok demektir. Sonsuza varmadık belki ama bütün gün yüzdük, yüzdük, yüzdük…




Akşamın son güneşini kaçırmadan Eski Datça'ya vardık ve bir kaç fotoğraf çekilebildik :) Bademleri ile meşhur Datça'da her şey ama her şeyde bademe rastlamak mümkün; mezelerden, köftelere ve hatta magnetlere kadar. Datça Sofrası'nda hepsinden tattık. Mezeleri çok başarılı olmasa da genel anlamda yemekleri ve salatası iyiydi. Fiyat olarak da bölgeye göre gayet uygundu diyebiliriz.

                                       
            


Can Yücel Evi 'Eski Datça 



Çarşamba günü sabahtan yine yollara reva olduk, kahvaltı için Marmaris'e girdik. Şahin Tepesi Restaurant'da enfes manzaraya karşı tıka basa doyduktan sonra Fethiye'ye varana kadar birkaç yol hatırası da çekilmeyi ihmal etmedik, Bir sonraki durak macera dolu Fethiye'de görüşürüz :)







18 Ağustos 2014 Pazartesi

Bodrum Bodrum

En karanlık kış günlerinde, işten başımızı kaldıramadığımız tüm anlarda hayalini kurduğumuz o tatil vakti geldiğinde içimizde bayram sevinci vardı dersek abartmış olmam. Edirne'den Ege sahillerine uzanan tatil kadar, planlaması da son derece keyifliydi, tatile 2 kala alışveriş için Edirne'nin altını üstüne getirmek de. Nihayetinde Edirne'ye gelenler bilir ki çok da zor değil bu minnak şehrin altını üstüne getirmek :)

Tüm otel rezervasyonlarımız için booking.com u tercih ettik, onun dışında gezip göreceğimiz yerler ile ilgili tüm sosyal ağlardan ve eşten dosttan yardım aldık. Tatilimizin ilk ve en coşkulu kısmı Bodrum ile başlıyoruz! 




Edirne'den Bodrum'a uzun bir araç seyahatinden sonra vardığımızda kendimizi otelden önce Bitez'de bulunan Beyaz Beach Club'a attık. İskeleden atlamayı sevenler, derin sularda yüzerim diyenler için denizi tertemiz ve kesinlikle tavsiye edilebilir ancak yemekleri ve frozen için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Yine de Bodrum'da gidilebilecek en uygun( giriş: 60 TL) beach club olması da tercih sebeplerinden biri olabilir.



Yol yorgunluğuna denizi de ekleyerek Gümbet'de rezervasyon yaptığımız Club Alka Otel'e akşama doğru ulaştık. Deniz manzaralı, balkonlu ve temiz odamız, güler yüzlü personel ve uygun fiyatı ile kesinlikle tavsiye edebileceğim oteller listesinde yerini aldı. Cumartesi gecemiz Tekilacılar Sokağında Mexico Tekila'da (Kokteyller çok başarılı değildi malesef) başladı, Fink'de (Mojitosu kesinlikle harikaydı) son buldu. Zira sabaha karşı hala son bulmasaydı biz barda dans ederken yığılıp kalabilirdik :)





Pazar günümüzü güzel bir kahvaltıyla taçlandırarak Yalıkavak'da  Havva Ana'da tatilimizin en organik kahvaltısını ettik. Ev yapımı reçellerden, böreklere, ekmeğe, bahçe sebzelerinden sınırsız çay veren, önce gözü sonra mideyi doyuran bu zengin menüye 25 TL ödedik. Havva Ana da dünya tatlısı, doğal yurdum insanı. Bu mekan ile ilgili söyleyebileceğim tek olumsuz şey aracınız yoksa gitmeye çalışmayın.




Çocukken tok karna denize girilmez derdi annelerimiz ama biz tabii ki onları dinlemezdik ve yine dinlemedik. Bardakçı Koyu'na ışınlandık. :) Tertemiz suyu, kumsaldan denize girmeyi sevenler için ideal. Pazar gününden beklediğiniz huzuru ve sakinliği size fazlasıyla sağlıyor, öyle ki biz telefonları bile yanımıza almadık sadece denizi, güneşi ve kendimizi dinledik. İnsan tatilden başka ne bekler ki... 

Pazar Akşamı olduğunda Gümbet'de bir akşam geçirelim dedik çok da mantıklı bir karar vermediğimizi giyinip süslenip kendimizi sokaklara attıktan sonra anladık. Ama olsun tecrübe tecrübedir. 


Pazartesi benden büyük arabanın yarısını kaplayan valizlerim ile Datça'ya gitmek üzere otelimizden ayrıldık. Datça Feribotu için biletimizi aldık.(Araç 100 TL sürücü dışındaki yolcular için 15'er TL daha ödüyorsunuz) İskelenin yanında Tepecik Kafe'de soluklandık. Ancak kesinlikle tavsiye etmiyorum. Soluklanacak başka yerler bulun ve hatta bana da haber verin.

Tatilimizin Bodrum ayağı son buldu, Datça'da görüşmek üzere! :)




Sevgiler...

30 Mayıs 2014 Cuma

Urfa urfa överler, güzelleri severler

Siz de benim gibi en ufacık hafta ortası tatillerini fırsat bilip haftasonu ile birleştirerek mini tatil planlarının ustası gezmenin hastasıysanız eminim 23 Nisan tatilini fırsat bilip hoppidik guppidik kuş misali mini bir tatil yapmışsınızdır. İşte benim bu ilk yazımın ve bahsedeceğim ilk gezimin de çıkış noktası tam olarak yukarıdaki cümledir. Annem ile birlikte (en iyi arkadaşımdır öhm öhm) eğlenceli bir dolu insanla birlikte cuma akşamı yollara düştük. Esasen tatil planımız Şanlıurfa ve Gaziantep üzerine iken Urfa'da geze geze bitiremediğimiz ne çok yer varmış ve zamanımız ne kadar azmış diyerek Gaziantepte 2-3 saat vakit geçirebildik. Göreceğiniz  tüm fotoğraflar Urfa olması nedeni ile yazımızın başlığı da ona yakışan Urfa türküsüdür. 



Yukarıdaki fotoğraflar geleneksel Harran evlerinin görüldüğü ve içerisinde yöresel giysilerin sergilendiği hatta ve hatta cüzi ücretlerle yöresel giysileri giyerek kendinizi bir aşiret kızı olarak hissedebileceğiniz harika bir mekan. Bakınız ben altta yörenin havasına uyum sağladım bile! :)


Bu moddan fazla uzaklaşmadan Harran Üniversitesinde soluğu aldık. İnsan hayret ediyor. Dünyanın ilk üniversitesinin bu bölgede olmasına ya da aslında doğrusunu söylemek gerekirse bu bölgenin neden bir oxford olmamasına. İbrahim Tatlıses zamanında söylemişti hatırlarsınız belki "Urfa'da Oxford vardı da biz mi gitmedik?" Noldu Harran Üniversitesine ben de çok merak ettim. Ama elimizde malesef kaynaklar çok yetersizmiş.




Buradan Sonra yolumuz Balıklıgöl'e uzandı. Google'da gördüğümüz o harika fotoğraflardan çekmeyi hayal ederek giden ben, inanılmaz turist yoğunluğunu ve rehberimizin durmadan "geç kaldık, geç kaldık, programın gerisindeyiz" uyarılarını hesaba katmadığım için alelacele koşar adım çektiğim fotoğraflardan tat tuz alamadım. Ama siz lütfen tarihi dokuya ve mekana odaklanın. :)




İşte en renkli, coşkulu ve de eğlenceli kısma geldik. Sıra Gecesi! Benim vejeteryan olmam nedeni ile sizin için o etçil yemeklerin binbir çeşidini elbette tatmadım. Ama tatlıları, çiğ köfteyi ve daha nicelerini affetmedim..


http://instagram.com/p/nQ5J0Xj_9x/
(mini bir video arası verelim )

Aşağıda görmüş olduğunuz Arap coğrafyasına özgü, birkaç kez demlenerek hazırlanan acı kahve mırra. Gerçekten çok acıydı o nedenle böyle fincanda azcık veriliyor ve bizi mi kandırdılar yoksa gerçekten öyle mi bilmiyorum ama herkes aynı fincandan içiyor, malesef bunu içtikten sonra öğrendim:(


Bir de Urfaya özgü menengiç kahvesi var dediler, aldık yaptık ama ne varsa Türk Kahvesinde var arkadaş dedik mi? Evet dedik!


Hz. Eyyüb Sabır Makamına kadar gittik ancak ayakkabıların çıkarılarak yerin altına inildiği bu mekana izdihamdan girmeye cesaret edemedik. Demek ki neymiş böyle mini tatilleri mini tatil yapan bi biz değilmişiz..


Şimdi sırada tatilin en huzur dolu anları geliyor. Malumunuz Egeli ve de İzmirli olarak su gördüm mü dayanamam, bayılırım, ayılırım, huzur dolarım.

Halfeti- Saklı Cennet ve Tekne Turumuz




Şehir Plancısı olunca insan aslını astarını merak ediyor herşeyin, meslek hastalığı mi dersiniz ne dersiniz. Geldiğim gibi araştırdım. Aşağıda gördüğünüz ilçe arazisinin büyük çoğunluğu Birecik Barajı suları altında kaldığından kamulaştırılarak yeni yerleşim alanı tespit edilip, ardında bu boş evleri bırakarak yeniden inşa edilmiş. Duyumlarımıza göre tatil köyü yapılması planlanmaktaymış..? 




Yazımı burada sonlandırırken çektiğim son bir fotoğrafı ve beraberinde zihnimde canlanan çok sevdiğim bir cümleyi sizlerle paylaşacağım. Umarım yazıdan ve geziden keyif almışsınızdır. Burada olduğunuz için teşekkürler. 



"Coğrafya Kaderdir. "

İbni Haldun.