22 Ekim 2014 Çarşamba

Ay balam Iğdırım

 ♫ ♪♫♪ ♫ 

Türkiye'nin 3 ülkeyle sınırı olan tek şehrinden hepinize merhabalarrr! :)


İnanılmaz yorucu ama bir o kadar keyifli haftasonunda emeği geçen başta Sezgin olmak üzere Ezgi ve Yiğit'e; ayrıca her nazımızı, sazımızı ve cazımızı çekip, bizi bir an yalnız bırakmayan Mehmet'e çok ama çok teşekkürler. Cumartesi sabahı İstanbul'dan THY ile 2 saat 10 dakikalık bir uçuştan sonra Iğdır'a vardım. 



Adım atar atmaz gördüğümüz tanklar ve kirpiler bomboş yollarda biraz ürkütücü olsa da yepyeni bir coğrafyayı keşfe gelmiştik ve heyecanımızı hiçbirşeyin bozmasına izin veremezdik. 



Iğdır'dan 40 km uzaklıktaki Doğubeyazıt'da İshak Paşa sarayı ile gezimize başladık. İshak Paşa'nın babası tarafından inşaasına başlanmış olan saray miladi 1784 yılında tamamlanmış ve nedenini bilmediğimiz bir sebepten Ağrı Dağı'nı görmeyecek şekilde konumlandırılmış.



Tarihi mekanları gezerken oldum olası bir mutluluk olur içimde, hüzün olduğu kadar. Birileri orada yaşamıştı, hem de kim bilir neler yaşamıştı? Bugün güle oynaya fotoğraf çekildiğim merdivenlerde, karanlığından ürktüğüm zindanlarda ne gözyaşları dökülmüştü kim bilir? 



Tarih; kimilerinin koltuklarını kabartırken kimileri için koltuklarından edici olabilir. Öyle ince bir çizgi. Unutmamak gerekir.



Beyazıt eski cami ile gezimize devam ettik. Yavuz Sultan Selim tarafından yapıldığı söylenen caminin kitabesinde 1687 yılında onarıldığı belirtilmektedir. Tarihi doku o kadar hoşumuza gitti ki fotoğrafta gördüğünüz dağa tırmandık. :) 



Lordzadelerin de ülkemizde yaşadığının ispatı olan bu mezar taşını ve dönemin daha pek çok  önemli şahsının mezarlarını  ahmed-i Hani Türbesinin bahçesinde görebilirsiniz. Hani Baba adıyla anılan şair ve tarihçi 17. yy'da yaşamış, pek çok eser vermiş, İshak Paşa sarayında katip olarak çalışmış ve yöre halkı tarafından oldukça sevilen ve sayılan bir insan.



Epeyce üşüdükten ve pek çok acıktıktan sonra benim için yemek bulması oldukça zor olan yörede, hepimizin yüzünü güldürecek bir menüye sahip cafe nostalji'de, önce gözümüz sonra midemiz bayram etti. 



Gezilecek yerleri keşfetmiş, karnımızı doyurmuş olarak yöresel dükkanları gezdik ve esnafın da yüzünü güldürmeden oradan ayrılmadık. Bundan sonraki yazılarda bolca "Iğdır Hatırası" göreceksiniz. 
Iğdır'dan her saat dönüş olmadığı ve bu uçuşların da çok erken saatlere denk geldiğinden dönüşümü Van'dan yaptım. 




Bu sayede Van'ı, Muradiye Şelalesini ve Van denizini de (orada deniz olarak geçiyor biz göl diyeduralım.) görmüş olduk.



 Bir gün içerisinde pek çok mevsimi yaşadığımız bu kısacık haftasonunda kar manzarasını da seyretmeden ayrılmadık! Arabayla giderken binbir zahmetle çekilen bu kareler için Ezgi'ye teşekkürler :)







Ah çok sevdiğim, pek sevdiğim İbni Haldun'un o sözü hep kulaklarımdaydı.



"Coğrafya, kaderdir."



Sevgiler...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder