Uzuuuun bir aradan sonra yeniden Hatay'ın en büyük ilçesi İskenderun'dan Merhaba!
Yine bir mini tatili birleştirip kendimizi "gezelim görelim" hareketine adayacaktık ki; aslında "yiyelim içelim hiç durmayalım" hareketinde daha mutlu olacağımızı keşfettik! :)
Denize kıyısı olan hangi şehir sevilmedi ki benim nazarımda... Şansımıza hava çok güzeldi, bir de üzerine bizim iştahımız ve enerjimiz eklenince harika oldu.
İstanbul aktarmalı olarak gittiğimizden az biraz yorucu oldu diyebilirim, ancak iyi bir gece uykusu ile ertesi güne zinde başladık. İlk gün İskenderun merkezde kahvaltı yapmak istediğimizden Terrace Bistro diye arkadaşlarımızın kahvaltısını tavsiye ettikleri deniz manzarası ve mekanıyla insanı buyur eden ancak çok da iyi lezzetler sunmayan bir yeri deneyimledik. Olsundu, hava güzeldi, deniz güzeldi ve en önemlisi biz güzeldik :)
20 dakikalık bir araba yolculuğu ile Payas'a ulaştık. Sokullu Mehmet Paşa Külliyesindeki dükkanlarda el işi süslemeler, hediyelik eşyalar vb. ürünler satılsa da çok yeterli bulmadık. Öyle güzel bir ambiyansı var ki daha iyilerini hakediyor. Biz gezerken Belediye başkanı da oradaydı. Esnafı geziyordu. Öğrendik ki üst katında toplantı odası varmış. Önemli çalışmalarını burada yapıyormuş. Düşününce, ne kadar güzel değil mi? Kendisini hiç tanımasam da sevdim; tarihe işaret ettiği ve orada mutlu olduğu için.
Hemen yanında yer alan Payas II. Selim Camii oldukça kalabalıktı Cuma saati olduğu için. Bu kareyi çekebilmem bile bir mucize :)
Külliyenin ve Camiinin yanında yer alan bu kalenin henüz restorasyon çalışmaları başlamamış. Eskimiş ama ölmemişliği simgeliyordu, dayanamadım bir sürü fotoğraf çektim. Sizinle birkaçını paylaşmak istedim. Yeşilin olduğu her fotoğraf birazdan çok yaşıyordu. Ne güzeldi.
Külliyenin bir diğer kapısından açılan perpektif harikası kareler sunan, küçük bir meydanı da olan bu şirin yerde düğünler bile oluyormuş. Ne harika ama! Zaten bence düğün dediğin yaşayan bir yerde olmalı. Bizim düğünümüzde de ısrarla deniz deniz diye hoplayıp zıplamamın nedeni oydu. Neyse konuyu dağıtmayayım :)
Küçük küçük hatıralar alıp buradan ayrıldık ve İskenderun'da oldukça ünlü Petek Pastanesi'ne ışınlandık. Hepsinden tatmak istediğimizden künefe başta olmak üzere ortaya karışık tatlılardan söyledik :))) Bence mutluluğun bir tanımı da Petek Pastanesi artık!
Deniz kenarında dolaştıktan ve evde biraz dinlendikten sonra akşam
olduğunda Karaağaç Mikado Restaurant'ta soluğu aldık. Size bunun gezip
görme tatili olmadığını taaa en başında söylemiştim :) Oldukça keyifli bir fasıl eşliğinde harika mezeleri ve yemekleri mideye indirdik. Onları paylaşamayacağım. Adeta kilo almadan dönmemeye yemin etmiştik.
Şıkır Şıkır suların aktığı, ormanın hemen yanında tertemiz havası olan Çağlayan Alabalık'ta kahvaltımızı ettik. Kahvaltı dediğin saatlerce süren bardak bardak çay içtiğin günün en güzel öğünü! Barlas Efe'yle de burada bir anımız olsun istedik onu güldürelim derken baya biz şebek olduk. Olsundu, hava güzeldi, kahvaltı güzeldi, barlas efe misss gibi bebek kokuyordu. :)
Merkezde tur atıp, farklı yerlerde de tatlı yedik lakin hiçbiri bir Petek Pastanesi değildi. Hatay hatırası tatlılarımızı ve ünlü tuzlu yoğurdunu aldık. Bu arada bölgede kabak tatlısı da yemeden ayrılmayın derim. Kirece yatırılarak yapılan tatlı bildiklerimizden, en azından bizim bildiklerimizden oldukça değişikti. Şerbeti içinde olan balkabağını kıtır kıtır salatalık gibi yiyorsunuz.
Yeni açıldığını öğrendiğimiz La Perla Butik Otel&Restaurant&Şarap Evinde de son akşam yemeğimizi yedik ve Hatay'dan aldığımız kilolarla geri döndük.
Bu tatilde böylece geldi, geçti. Velhasıl kelam İskenderun güzel, bloga yazmayı özlemişim. Söz veriyorum arayı bir daha bu kadar çok açmayacağım! Umarım siz de beni özlemişsinizdir. :)
Sevgiler...