Aşık, güçlü ve zeki kadınlara olan haranlığımı ilk olarak "Frida" ile yazmıştım.
O serinin devamı niteliğinde olan yazım, her seferinde beni kendisine hayran bırakan: "Aliye Berger". Bu yazının müziği de onun tek ve en büyük aşkı keman virtüözü Karl Berger'e ithafen gelsin.
Aziz Nesin Aliye'yi şöyle anlatıyor: "Aliye Berger bana, kış ortasında tomurcuklanıp çiçeklenmiş ve her zaman öyle kalmış bir ilk yaz dalı gibi gelirdi."
Ne doğru bir tanımlama, her mevsim ilk yaz dalı gibi kalmak, bunu çevresine hep aynı enerji ile yansıtmak ve taşıması ne zor bir sıfat. Anlamlar yüklüyoruz sevdiklerimize, beklentilerimizi arttıran anlamlar. Beklemezsek ne anlamsız olacak aslında?
Aliye'ye dönecek olursak, anlatılması ve anlaşılması herkes tarafından kolay olmayan, zor ama bir o kadar keyifli, hayat dolu kadınlardan. Türkiye'nin ilk gravür sanatçısı. Ama onun adını duyuran gravürden ziyade 1954 yılında Yapı Kredi Bankası'nın düzenlediği yarışmada birinci seçilmesini sağlayan yukarıdaki şahane resim. Benim Aliye Berger ve ödüllü resmi ile ilk tanışmam İstanbul Modern'in Hayal ve Hakikat sergisi sayesinde olmuştu. Sergi kendisini şu şekilde ifade ediyordu; "Hayal ve Hakikat adlı romanı kendisine referans olarak alan sergi, kadın sanatçıların hayallerini hakikate nasıl dönüştürdüklerini araştırarak, kadın sanatçıların üretimlerinde hakikatin farklı katmanlarıyla kurdukları ilişkinin bugünkü çağdaş sanat kültürü içindeki yerini görsel örnekleriyle anlatıyor." Benim Aliye ile tanışmamı sağlayan her sergisine koşarak gitmeye çalıştığım İstanbul Modern ailesine de bayılıyorum, çok seviyorum buradan aşkımı ilan ediyorum :)
Okumuş muydunuz bilmem, döneminde oldukça ses getiren Ayşe Kulin'in Füreya'sını. Ne yazarsa yazsın okurum diyeceğim bir başka yazar da Ayşe Kulin'dir ki beni asla pişman etmemiştir. Benim gibi biyografi türüne meraklıysanız, sevmeniz ve hatta ölüp bitmeniz olası bir yazardır kendisi. Füreya ise Türkiye'nin ilk seramik sanatçısı ve Aliye Berger'in biricik yeğenidir. Bu yazının ilk okuma tavsiyesi "Alyoşa" ve sonrasında "Füreya"dır. Aynı zamanda Halikarnas Balıkçısı'nın da kardeşidir. Aliye'yi tanımayanlar için minik bir soyağacı da yapıverdim. :)
Bu hayatta uğruna herşeyden vazgeçerek büyük bir aşkla peşinden gittiği, yıllar sonra evlenip tam da en mutlu zamanlarında bu dünyada onu yapayalnız bırakan Karl Berger'i; gravürleri ve resimleri ile canlandırıp, her daim onun anıları ile dolu evinde yaşamıştır Aliye.
Büyükada'da öldüğünde, Füreya tabutuna pembe bir peluş örtmüş, herkes "tabutta öyle bir renk olmaz" diyerek karşı çıkmıştır. Füreya ise çok uzatmadan kısa ve net ifade etmiş: "Kim ne derse desin, Aliye olsa böyle yapardı, böyle isterdi."
Aşkına, ailesine ve sanatına dair biraz olsun merak uyandırabildiysem eğer, okumanız için başka tavsiyelerim de olacak:
Alyoşa - Aliye Berger'in Öyküsü Hayati Çitaklar İmge Kitabevi
Aliye Berger, Yaşamı/Sanatı/Yapıtları, Ada Yayınları
Şakir Paşa Ailesi, Şirin Devrim, Doğan Kitap
Aliye Berger, Yapı Kredi Yayınları
İş ve İstihsal 1954 Yapı Kredi Resim Yarışması Katoloğu
O Güzel İnsanlar, Zeynep Oral, Cumhuriyet Kitapları
Menfaatlerini ve hesap kitaba dayalı ilişkileri gözeten, içi kupkuru kadınlarla ve onların yetiştirdiği çocuklarla o kadar çepeçevrelendik ki hayata sevgi ile bakan, aşk ile bağlanan kadınların kıymetini bilmemiz gerek diye düşünüyorum.
Sevgiler :)